20 Şubat 2013 Çarşamba

24

Şimdi, bir sahil kasabasında, camları kocaman, bahçesi geniş, kırmızı çatılı evin önünde olmak vardı. Hayal bu ya, Küçük Prens'in boabab ağacıyla, favori Havai ağacının dibinde oturmak vardı. Ağaçların dallarında öten kuşlara, dört yapraklı yoncalar arasında zıp zıp zıplayan serçelere, diline takılan "dance with me" şarkısıyla eşlik etmek vardı. En sevdiğin sırtı açık, mavili-desenli uçuşan elbiseni giyip, sonsuza uzanan denize çıplak ayaklarını daldırmak, balıkların gıdıklayışını teninde hissetmek vardı. Parıldayıp tenini yakan güneşe; "benim 50 faktör güneş kremim var nabeeer?" demek vardı. Masmavi gökyüzüne, pamuk pamuk bulutlara, gözle görülemeyen gezegenlere, galaksilere, hatta varlığına çokça inandığın uzaylılara selam çakmak vardı. Gözlerini gökyüzünden ufuk çizgisine odakladığında uzaktaki bembeyaz yelkenliye, seni hiç tanımayan, fakat belki bir gün arkadaşın olabilecek benliklere el sallamak vardı. Yanında sessizce duran, kuma saklanmış midye kabuğunu alıp kolye yapmak vardı. Kum demişken, elini ıslak kuma daldırıp peri bacaları yapmak, tüneller kazmak, prensesi olduğun kaleyi yapmak vardı şimdi. Sonra kalkıp ıslak kumlarda yürümek, etekleri uçuşa uçuşa koşmak vardı. Koşarken bedeninden ayrılmak, ruhunla başbaşa kalmak vardı. Ağlamak vardı şimdi. Sonra gülümsemek. Sonra ağlamak, sonra gülümsemek... Gülmek değil, gülümsemek. Çünkü büyümek vardı. Kendini bulmak... Kendin olmak. Tek sayıları isteyip, 24 gibi çiftlerle mutlu olmak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder